Örtünme Üzerine
Yazar Administrator   
Perşembe, 14 Şubat 2008
2926 kişi okudu

Örtünme Üzerine

Çocukluğumda mahallenin imamı, “Kadınların saçının bir tek telini gösterdiğinde cehennemde bilmem kaç yıl yanacaklarını, gavur icadı olan otomobile binenin kafir olacağını..” söylerken dehşete kapılır, iyi ki kadın olmamışım derdim. Sanırım bana bunun etkisi, kadın ve kızlara karşı daha saygın ve anlayışlı davranmama yol açtı. Ömür boyu ilerleyen yıllarda, bu ve buna bağlı, kadınlarda örtünme konusunu devamlı sorgulamaya çalıştım. En yüce dost Allah, en iyi arkadaş Kur’an olduğuna göre; mihenk taşı Kur’an idi. Bu güne dek ailemde ve olabildiğinde yakın çevremde, vicdanımın sesini dinleyip sorumlulukları da üzerime alarak, olabildiğince beyan ve ilimin ışığında yürüdüm, yürüyorum.

İman; çarşıdan kilo ile veya kitaptan tomar ile alınmaz. Yaşamının ürünleriyle değerlendirilip Allah tarafından kapısı insana açılır amma sonucu bildirilmez. Hoş görü, sabır, sıkıntı ve sevinçler; bilgi, tecrübe ve umudu canlı tutar.

“Ey insanlar, Rabbinizden korkunuz/sakınınız/saygılı olunuz ki; O sizi tek bir nefisten yarattı ve O(kişiden) eşini yarattı. Sonra Onlardan bir çok erkek ve kadın (üretip) açığa çıkararak (yeryüzüne) yaydı…(1:4/1” Hicretin 8. tebliğin 21. yılı gelen ayet; kadın ve erkek, insanların aynı değerde, eşit yaratıldığı ve süregelen çoğalımlarında, akrabalık bağının (nikâhın) korunmasında özen gösterilerek yaşamımızda, tüm yaşamımızda Allah tarafından sürekli ve titiz bir şekilde gözlendiğimiz bildirilir. Örtünme konusunda ilk uyarı, tebliğin başlangıcından dört yıl sonra (613 M) “ Bacaklar/baldırlar açıldığı gün secdeye çağrılacaklar ama yapamayacaklar; gözleri aşağılıklara çevrilmiş, kendilerini zillet bürümüştür. Oysa onlar secdeye çağırıldıklarında sapasağlamdılar (1:68/42-43) Biz Müslümanları mücrimler/suçlular/günahkarlar gibi yapar mıyız! Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa bir kitabınız var da, ondan ders mi görüyorsunuz da, onda keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz. Yoksa sizin lehinize Üzerimizde kıyamete kadar uzayacak yeminler mi var da, siz ne hükmederseniz oluverecek. Sor onlara; böyle bir şeye hangisi kefil? Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler çağırıversinler ortaklarını(1:68/35-41)” diyen ayetlerden sonra geldiği, hali ve istikbali görüntüleyen bu durum, yeterli düzeyde anlaşılamamış ve sorgulanamamıştır.

Rahmanın rahmetinin yüceliğine sığının ki, bundan tam 10 yıl sonra, Hicretin 1. yılında oruçluyken eşlerle geceleri birleşilmesi konusunda,”Eşleriniz sizin elbiseniz(libas) siz de onların elbisesisiniz(1:2/187)” diye örtünme konusuna; eşlerin bir diğerinin elbisesi olduğu gerçeğiyle girer. Hicretin 4. yılı “Ey Ademoğulları size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi(libas) ve süs kıyafeti indirdik, ama Takva(saygı/sakınma sorumluluğu) giysisi en hayırlısıdır. Ey Ademoğulları şeytan ana-babanızı çirkin/ayıp yerlerini onlara göstermek için elbiselerini(libaslarını) soyarak cennetten çıkardığı gibi size de bir fitne musallat etmesin.(1:7/26-27) “ “Çünkü şeytan ve takipçileri sizleri göremeyeceğiniz yerlerden görürler, Biz o şeytanları inanmayanlara dost yaptık.” Denir. Tam bir sene sonra, yani tebliğin başlamasından 18 yıl sonra örtünme; Nur suresiyle daha bir açıklık kazanır. Allah insanları güzel, iyi ve temiz bir imana yöneltmek için daha 1. ayette; “ Sizin için indirdiğimiz, farz/gerekli kıldığımız bir suredir o, ondaki indirdiğimiz ayetler, anlayasınız diye açık-seçiktir” denir. Ve hemen zina ve iftiraya işaret edilir. Muhatap mü’minlerdir.(1:24/30-31) ayetleri ise;”gözlerini sakınsınlar(karşı cinsi ayartıcı bakışlar takınmasınlar) ve ferçlerini/edep yerlerini korusunlar” diye daha ziyade davranış biçimleri üzerine dikkat çekilir ve mü’min kadınlara uyarma/emir; “ziynetleri/süslerinin görünen kısımları müstesna(haricinde) açmasınlar. Örtülerini sütlüklerinin üzerine vursunlar/sürsünler/koysunlar…” deyip sonunda “süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler topluca Allah’a tövbe edin ki, kurtuluşa eresiniz.” Denir. Burada da dikkat çeken hareket ve davranışlardır. Elbette ki insan sevdiği veya ilgisini çekmek istediği kişilere, edep dairesinde, beğeni ve hoş görünme çabası içinde olacaktır, buda fıtratın gereğidir. Ancak, müthiş bir güzellik ve estetikle yaratılan kadın sütlüklerinin, bedenle birlikte, belirim ve hareketlerinin erkeğin ilgisini ve şehvetini uyandıracak şekilde abartılı kullanılmaması uyarısı vardır. Sütlükler örtü ile gizlenerek, fiziki ve duygusal zararlardan korunacak ve emzirecek bebeğine tertemiz bırakılacaktır.

Farz hükmünde olduğu için örtünmenin hassasiyet kazanması doğaldır. Ancak şekli, biçimi ve kapsamını azaltıp çoğaltırken ilahi sınırlara müdahale, sorumlu kişileri gizli şirke götürür. Şeytanet ayrıntılarda gizlidir. Onun için açık-seçik (beyyinat) denmiştir. Burada darb kelimesi (yadribne) vurma, çarpma, sürme şeklinde Türkçemizde kullanılmakta, para basma olarak ta darphane akla gelmektedir. Hamr kelimesi; şarap, alkollu içki anlamlarıyla bilinirken, hımar olarak (bihumurihinne), örtü anlamında da bilinmekte, humur: örtmek, gizlemek, evinden dışarı çıkmamak (sütyenlerin içinde kalmak gibi mi), utanmak, sarhoş olmak(5 sf.48) şeklinde yenilemiş, ancak neye hikmetse, baş örtüsü anlamı verilerek, Diyanet Başkanlığı başta olmak üzere, 13 asırdan beri, bu günlere bütün diğer meallerde kullanılmaktadır. ( cüyubihinne) kelimesi her ne kadar göğüs cebleri olarak kullanılıyorsa da bana sütlük manasını daha Türkçe kıldığından, her türlü sorumluluğu üstlenerek, böylece kullandım. Prof. Dr. Y. Öztürk olmak üzere bazı ilahiyatçılar genel anlamıyla, örtü olarak kullanılması gerektiğini yazdılar ve söylediler. En son ilahiyatçı Doç. Dr. Ş. Filiz (5) Arap, Mısır ve diğer ilahiyatçılarla yapılan sempozyumlarda, başörtüsü anlamına gelmeyeceğini, arap dilciliğinde baş “ra’s” ve saç “şa’r” gibi bir tamlamayla bu anlama ulaşılabileceğinin oy birliği ile deklere edildiğini ve kitabında detaylandırdığını bildirdi. Cevizkabuğu programında, telefonla konuşmaya katılan bazı ilahiyat prof.ları da bu parelelde görüş bildirdiler.

Tebliğ başlangıcından 19 yıl sonra, bizde Hendek Muharebesi denen Ahzab harbinin ön aşamalarında inen, önce Resul Hanımları ve Ehli Beyte; “… Evlerinizde oturun, ilk cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın/kendinizi teşhir edecek şekilde yürüyüp davranmayın(1:33/33)” sonra harp şartları içinde, yamaçlarda korunmasız yaşarken “Resul hanımları, kızları ve mü’min kadınlara söyle; bir ihtiyaç için çıktıklarında dış giysilerini (celâbiyne) üzerlerine alsınlar. Tanınıp incinmemeleri için..(1:33/59)” şeklinde uyarı gelir.

Son olarak “ Artık nikah arzuları kalmamış, hayızdan ve evlattan kesilen kadınların, süslerini göstermek için ortalıkta dolanmamaları kaydıyla, örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, onlar için daha hayırlıdır. Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.(1:24/60)” şeklinde sonlanır.

Sonuç: Tesettür(zorla giyiniş), türban, başörtüsü gibi bir örtünme zorunluluğu Kur’ anda yoktur. İnsanın çirkin yerlerini örtmek erkek ve kadına, sütlüklerini örtmekte kadına farz kılınmıştır. Dolayısıyla kızlarımız ve kadınlarımız, bunların haricindeki örtünmelerinin ilahi/dini bir zorunluluk olmadığını; diğer erkek ve kadınlar arasında saygın insan davranışları dışına çıkmamaya özen göstermeleri haricinde zorunluluklarının insani ve toplumsal olduğu gerçeğinin bilincine ulaşmalıdır. Tabii bu önce anne-babaların ve yakın çevre büyüklerinin görevidir. Diğer toplumsal sınırlamalar, örf ve geleneklerin; insan onurunu, düşünce ve eylem özgürlüğünü, diğerlerinin sınırları da gözetilerek, en güzel kabul edişlere taşıyacak şekilde, sosyal ve hukuksal mutabakatla beraber yaşayan tüm vatandaşlarla birlikte geliştirilir. Eskiler insanları üç sınıfa ayırmış; dünya insanları, ahret insanları ve Allah insanları(2). Birinci ve ikinciler birbirlerini hiç sevmezlermiş, ikisi birlikte ise üçüncüyü hiç mi hiç sevmezmiş. Yürek ve cesaretinizin kaldırdığı ölçüde her birine katılabilirsiniz, ancak ilahlık sınırlarını zorlamak, resul ve masuma iftira atmak çok tehlikeli ve akıllıca değildir. Bu işaret edilenden fazla yeri kapamakla değil ilim ve azimle çalışarak güzel ahlak edinmeye çaba harcamakla umut verir. Şimdi şunu hayal edin: Üzerine bulabildiği bez parçasından elbise yapan bir toplumda, omuzlarını örtse kalçasını örtemeyen, kalçasını örtse omuzlarını örtemeyen; tek parça, delik-deşik, elek gibi bir bezle örtünebilen kişinin eğilip kalkmaları veya yer sofrasında yiyecek getirme-götürme hareketlerinde, neyi açılıp neyi yerinden fırlar? Hele beraber kılınan namazda rükû ve secdelerde üreme ve dışkı organlarının fırladığı, açıldığı gerçeğiyle karşılaşırsanız! Bu şartlarda kadın-erkek mescitte ibadet etmeye çalışan bir toplumun ahlak ve hayâ dengesini nasıl tutacağını hayal edin. Allah’tan korkun ki, ilahi emirde sadece üreme ve idrar-dışkı organlarının örtülmeye çalışılması ve kadınlardan sütlüklerinde buna ilave edilmesi istenmiş sadece. Aklı-fikri sadece oynaş ve birleşmede olan hayvanlar kadını, insan değil, sadece kendi nefislerini tatmin eden bir yaratık gibi görüp saçını dahi şehvet mahalli yaparak, salya-sümük, heveslerine fütursuzca Allah’ı, Resul’ü, ehlibeyt ve sahabeyi alet ederek, onların ağzından hadisler uydurup, sözde hür kadınları baştan ayağa kara çarşafa sokarlarken, köle ve cariye diye gördükleri dişi yaratıkların kalçalarını, en fazla bellerine kadar, örtmesinden başka bir örtü kullanmalarına müsaade etmiyorlardı; ve bu yaratıklara tecavüz, sarkıntılık onlarca normaldi. Kur’ anın nezâhetinden/temizliğinden nasip almamış, aklı belden yukarı çıkmayan bu yobaz takımı, asırlarca süflî arzularını önde tutarak insanlara, özellikle de kadınlara ve kızlara zulüm etmişlerdir. Bırakın Allah aşkına, takva kelimesini bile saptırıp “kalın kaba yünlü” diye manalandıran bu zihniyetteki softa takımından mı korkacağız, yoksa Allah’tan mı? Buna karar verip güzel vatanımız ve güzel insanlarımızla hep birlikte, huzur içinde, Kur’ anı arkadaş edinip her türlü aşırılıktan sakınarak, sevgi ve saygı ile birlikte olalım. Anlaşmazlıkları da hukuk çözsün. İslam Hukuku dedikleri şeriat içinde de birikmiş bu çirkin zihniyetin izleri çok fazla olduğundan, “Şûranın” özüne uygun gelişen evrensel hukuk ve Cumhuriyetin kazanımları “Ahlakın erdemlerini tamamlamak üzere gönderildiğini” bildiren son Nebi’nin sünnetine ve ilahî normların özüne daha uygun görülmektedir.

Namus ve iffet, insanların karşılıklı birbirilerine saygısı ve iradelerine hâkim olmalarıyla, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde korunur, bez parçasıyla değil. Kadın ve erkek eş olduklarında birbirlerini tamamlarlar ve örterler, ancak bu nikâhla belgelenip yuva oluşturulması ile temin edilir. Takva; kişilerin Yaratanına karşı edinmeleri gereken sorumluluk bilinci ve bu bilinçle, amellerinden dolayı duyumsamaları olan korku, saygı ve huşû.. oluşumlarının tümüne verilen anlam olmak gerekir. Kaba kalın yünlü değil. Hz. Muhammed “ Bana kadın, güzel koku ve Salatın aydınlığı sevdirildi” derken, kadını avrat yapın demek istemedi.”Ey Ademoğulları! Size Yücelerden hem çıplaklığınızı örtesiniz, hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak (kullanasınız diye) giyim-kuşam (yapma bilgisini) bahşettik; ama Allah’ a karşı sorumluluk bilinci(takva) örtüsü her şeyin üstündedir(1:7/26 ve 5)” ayetinin bilimsel gerçeğine gönderme yaptı. Tebliğin başlangıcından beri 14 asır geçen bu günlerde; toplum hazır değildir diye gerçekleri saklamak veya çarpıtmak akıl ve izan sahibi bilginlerimize hiç yakışmaz. Atatürk’ün bu vatanı emanet ettiği Türklere ise kahır ve zulümden başka bir şey getirmez. Allah bizleri takva elbisesini nefislerine/kişiliklerine giydirilenlerden kılsın. Büyükler çocukları Başı açık; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür Cumhuriyet çocukları yapmaya çalışsın. Allah’ la dost, Kur’ anla arkadaş kalmamız dileğiyle.

(14 Şubat 2008) İbrahim İNAÇ(Gazi)

Kaynakça:

Kur’an

Çağımızın Kur’an Bilgisi. M. Saadeddin Evrin(Doğuş Matbaacılık ve Tic.Lt.Ş.Matbaası Ankara-1970

Kur’anın Temel Kavramları. Prof.Dr.Yaşar ÖZTÜRK(Yeni Boyut Yay.)

Ayetlerin İniş Sırasına Göre Kur’an Çevirisi. Abdurrahman Abdullahoğlu(Ozan Yayıncılık)

“Başörtüsü” Söyleminin Dinsel Temelsizliği ve İslam felsefesi Açısından Eleştirisi. Doç. Dr.Şahin FİLİZ( Yeniden Anadolu ve Rumeli Mudafaa-i Hukuk Yayınları-Antalya)


Perşembe, 06 Mart 2014 de son kez okundu